CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, Menemen Belediye Lideri Serdar Aksoy’un tutuklanması sonrası yenilenen kura çekimi ve sonrasındaki süreci “Türkiye’de bugüne göre geçmişte siyasi etik, siyasi nezaket ve halkın iradesine hürmet vardı. Bunun örneği, merhum İzmir Büyükşehir Belediye Liderimiz Ahmet Piriştina’nın vefatı üzerine İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde yaşamıştık. Periyodun AKP Küme Başkanvekili Yusuf Kenan Çakar’ın ‘halkın iradesine saygılıyız, aday göstermeyeceğiz’ dediğini dün üzere hatırlıyoruz. 2004’ten bugüne, siyasal yozlaşmanın her alandaki yozlaşmanın önünde gittiğinin göstergesidir Menemen. Siyasette; halkın iradesine uygun olarak ‘aday göstermeyeceğiz’ noktasından, seçilmiş meclis üyelerini devşirmek için yapılan zımnî görüşmelere, araçsallaştırılmış yargı kararlarıyla halkın iradesinin gasp edildiği bir noktaya gelindi. Belediye Liderinin süreksiz önlem ile misyondan uzaklaştırılmasının akabinde yaşananlar ibretlik. ” kelamlarıyla kıymetlendirdi.
Birinci yapılan seçimin hukuka uygun ve şeffaf bir biçimde yapıldığını söz eden bakan, “Kura evresi AKP’nin talebi üzerine, onların getirdiği kavanoz ve toplarla yapıldı. Kuraya kendileri de itiraz etmedi ve kazanan arkadaşımızı tebrik ettiler. Onların istediği şartlarda yapılan ve itiraz etmedikleri kura çekimine karşı iptal davası açan Aydın Pehlivan’ın dava açma konusunda taraf ehliyeti yok! Üstelik dava açması özel hukukta iyiniyet, doğruluk ve dürüstlük unsuru olarak tanımlanan ve kamu hukukunda da kısmen yerini bulan üniversal hukuk kuralına da alışılmamış. Ayrıyeten, bu tip bir süreçte yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. Çünkü yürütmenin durdurulması halinde yapılacak süreç geriye dönülmez sonuçlar doğurur. Yürütmenin durdurulmasına karar verildi diyelim, bu durumda da süreç bölünemez. Yani seçim baştan yapılmalıdır. Yalnızca kura yenilenemez; seçim süreci bir bütündür.” tabirini kullandı.
“Sadece kurayı yenilemek demek, bir maratonun son metrelerinin tekrar koşulmasını istemek üzeredir.” diyen Bakan şunları kaydetti:
Yargı kararı siyasaldır. Davacı, açtığı davada sonuç ve istem olarak sürecin iptalini istemişken mahkeme kuranın yürütmesini durdurmuş dava dilekçesi düzeltmesini istememiş, buna gerek dahi duymamıştır!
Bu karar bize, Nazi Almanya’sının binlerce kişiyi kanıtsız mevte mahkûm eden Halk Mahkemesi yargıcı Roland Freisler Hitler’e yazdığı mektubu hatırlatıyor: “Führer’im; halk mahkemeleri bundan bu türlü bir karar verirken, o karara bahis olan olayı siz kıymetlendiriyor olsaydınız, nasıl karar vereceğinize inanıyorsa, o tarafta bir karar vermeye çalışacaktır.”
Menemen konusunda verilen mahkeme kararı; seçim sonucunu etkilemeyen, davacının önerisi ile yapılan bir biçimi eksikten ötürü, dava açma hakkı da olmayan biri tarafından açılan davada, istemediği ve hukuken de veremeyeceği bir kararı vererek kendisini Führer yerine koyan ve ona nazaran karar veren yargıçları hatırlatıyor.
Belirtmek isterim ki; biz her vakit hukukun üstünlüğüne inanan, bunu savunan bir partiyiz. Hukukta ‘suçun kişiselliği ilkesi’ vardır ve bu, adaletin tesisi açısından hava üzere, su üzere hayatidir. Aydın Pehlivan’ı, ağabeyinin darbe davasında yargılanması üzerinden kıymetlendirecek değiliz. Bu bizim ideolojimize, bizim siyasetimize terstir.
Lakin şunu da yüksek sesle söylemek gerekir: bir yandan Cumhurbaşkanı’nın iltifatlarına ve övgülerine bakarak bir biçimde Gülen’in etrafından geçen, sendikasına üye olan yahut bankasına maaşı yatan sade bir vatandaşın tüm ailesiyle topyekûn vatan haini ilan edildiği, sivil vefata terkedildiği bir sistemde; AKP seçkinlerinin saraya danışman olması, ülkeye Bakan olması, büyükelçi atanması yani meslek basamaklarını süratle çıkmaya devam etmesi iktidarın ‘FETÖ ile mücadele’ tezinin kokuşmuşluğunun göstergesidir.
Cumhuriyet
