Jülide Ateş’in sunduğu ’40’ programına katılan Hanefi Avcı yalnızca Demirtaş’ın değil, Osman Kavala ve gazetecilerin niçin cezaevinde olduğunu sordu.
Avcı bu davalarla ilgili şöyle dedi:
Yalnız Selahattin Demirtaş değil, onun üzere bir çok insan yanlış olarak cezaevinde! Osman Kavala niçin cezaevinde, gazeteciler niçin cezaevinde? Kabahat fiili bir hareketinizin olması, fiili hareketinizin dışındaki davranışlarınız cürüm olması kabul edilemez. Çok istisnai haller hariç. Maalesef Türkiye yeni kabahatler icat etti. Örgüt mensubu olmamakla birlikte yardım etmek, örgüt propagandası yapmak üzere kabahatler icat etti. Türkiye’de 100 yıl geçmiş, yargıladığınız ortaya dökebildiğiniz 20-30 casusluk davası var, bunlardan 1 kişi hariç başkaları mahkum olmamış. Son vakitlerde bakıyorsun, güya bu ülkede herkes casusmuş üzere yüzlerce casusluk davası var. Cemaat devrinde başlatılan 400’e yakın casusluk davası var. Biz hukuk sistemini doğrultmadığımız için, insanları içeri tıkmak için mazeret arıyoruz
Organize cürüm örgütü önderi Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesine yönelik soruyu ‘pas geçen’ Avcı, “görev hayatında hiç azap yaptı mı?” sorusuna da şöyle karşılık verdi:
“İŞKENCE TÜRKİYE’NİN TAMAMINDA BİR SİSTEM OLARAK KULLANILDI”
“Bir devir devletin bütün sorgu prosedürleri bugün hata kabul edilebilecek şeylerdi. Türkiye’nin tamamında bir sistem olarak kullanıldı. Bunu herkes de biliyordu. Vali de, Bakan da, basın da biliyordu. Hatta kimi şikayetler vardı gereğince bu adamı dövmediler, cürmü aydınlatmadılar üzere şeyler vardı. Bir devir için hata ayrımı da yoktu, polisin kullandığı bir usul vardı. Devlet görmek, bakmak, mani olmak ismine; ne yapılıyor, ne yapılması lazım, hatadır hiç bakmadı.”
Hanefi Avcı “Askeri casusluk” suçlamasıyla gözaltına alınıp “devletin bilinmeyen bilgilerini açıklama” suçlamasıyla tutuklandıktan 155 gün sonra tahliye edilen gazeteci, Oda TV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız ile ilgili “Müyesser Yıldız’ı kim, neden mahkum etmek istiyor?” sorusu için “Avukatları tüm evraklarını bana verdiler, okudum, inceledim” dedi ve şunları söyledi;
“MÜYESSER YILDIZ DAVASINDA İHBARI YAPAN KİŞİ ARAŞTIRILMIYOR”
“Nasıl tahkikat yaparsınız? Kişiyi dinlersiniz, dinlemek yetmez 24 saat takip edersiniz, yetmez bir ton şey yaparsınız. Bakıyorsunuz, bunların hiçbiri yapılmıyor. Yalnızca bir tek dinleme yapılıyor. Kişinin irtibatlarına bakıyorsunuz, yalnızca aşikâr irtibatlara yoğunlaşılmış. Ben orada 46 sayfa rapor yazdım, her olayın evrakını de çıkarıp altına koydum. Art planda birileri bu soruşturmayı yönlendirmiş, hatta şu kanaate vardım dedim ki evvel Müyesser Yıldız seçilmiş ve dinlenmiş, dinlenirken kimlerle irtibatı olduğu görülmüş, düzmece ihbar mektubu yazılmış, bu türlü bir soruşturma yapılmış. Bu şahsi kanaatim ve kuşkum değil, dokümanlarıyla ve tezleriyle. İhbarı yapan bireylerin ismi soyadı var, kimse araştırmıyor.”
“Bütün bunların yan yana koyduğunuzda birileri Müyesser’e ders vermesi gerekiyordu, Müyesser’in tutuklanması gerekiyordu, onun nasıl hata işleyebileceğini, nasıl olaya bulaştırabileceğini gördü, oradan dinlenme başlattı. Geçmişte de böyleydi, beni gayeye koydular, ilgilerime baktılar, eski bir devrimci arkadaşımı buldular, onu dinlemeye başladılar, güya benim temasım varmış üzere beni bulaştırdı. Tıpkı formül. Birileri soruşturmaya geri planda müdahale edip olağan seyrinde yürümedi. Bunu rapor ettim, yargıçlar karar verecekler.”
Sorular ve Avcı’nın verdiği karşılıklar şöyle;
“ŞAMİL TAYYAR’A O KİTABI CEMAAT YAZDIRDI”
Ateş: Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabını gaye şaşırtmak için mi yazdınız?
“2007, 2006, 2008’lere kadar bu cemaati tüm sağ kesim, tüm muhafazakar kesim bu türlü görüyordu; hayır işleri yapmaya kalkan, iyi işler yapmaya kalkan, yurtdışı faaliyetler yapan hatta devletçe desteklenen küme halindeydi. Hepsinin bu türlü gördüğü ortamda ben de onları o şey gördüm. Ben biraz daha erken gördüm; emniyetteki operasyonları gördüm, devletteki kimi insanlara yapılan tuzakları gördüm; kitaptan anlattığım üzere Emin Aslan’ı genel müdür yardımcısını, yapılan tuzakları gördüm. Dedim ki bu örgütün niyeti makus ve devleti uyarmak lazım. Devletin bu örgüte karşı hal alması lazım. Devletin kendi sistemi için karşılık vermesini istedim yani: Devletin kurumları çalışsın, bakanlar valiler emniyet müdürleri bu iş yanlış diye tutum koysun, bekledim, onlarla konuştum, hepsini anlattım. Onlar da sistemi çalıştırmayınca 2 bakanlığa yazılı dilekçe verdim, onlar da sistemi çalıştırmayınca yapacak bir şeyim yok, kitap yazdım. Kitap yazarak herkesi deşifre ettim. Ben kitap yazmadan evvel bakanlarla görüşmesem, savcılarla görüşmesem, başbakan müşaviri ile görüşmesem dersiniz ki bu türlü bir şey… Kitap aşikâr bir evreden sonra yazıldı.”
“Şamil Tayyar, o yazdığı bütün bilgiler cemaate danışarak yazıldı, cemaatin kullandığı, cemaate karşı açıklama yapan herkese karşı kullanıp, ona yazdırdılar. O kitaptaki evraklar belge bile değil, palavra bir çoğu… Evvel bir kitap yazdılar benim aleyhimde bir hava yarattılar. Benim hayatta bir açığım olsaydı dökerdi sokağa. İftiralar attılar, yapabilecek her şeyi denediler, benim imza attığım her evraka baktılar, misyon yaptığım her şeyi incelediler, iftiradan öbür kabahat bulamadılar. Benim alnım çok açık. Susurluk devrinde devlet araştırdı, mit araştırdı, jandarma araştırdı.”
“28 ŞUBAT’LA İLGİLİ BİRİNCİ RAPORU BEN YAZDIM”
Ateş: Köstebek talimatını kim verdi?
“Bugün yahut bundan evvelki periyot olduğu üzere, basını yönlendirme sırası o vakit askerlerdeydi ve basını yönlendirerek kamuoyunda farklı bir imaj yaratmaya kalktılar. Güya polis yahut teşkilat askeri takip ediyormuş, izliyormuş üzere bir hava yarattılar. Kadir Sarmusak olayını evvel yakaladı el koydular, Kadir Sarmusak disiplin cezası verdiler lakin, bir halde basına sızınca tekrar dava açıp yine yargılanma devam etti.
“CEM UZAN’IN KENDİ HATALARI”
Ateş: Cem Uzan’a FETÖ tuzak mı kurdu?
“Kendilerine karar çıkarmak ismine birtakım yargı mensuplarına rüşvet verme faaliyetleri vardı. Emniyet istihbarat üniteleriyle bizde onları takip ediyoruz soruşturma yaparken. Rüşvet verme olayları öncesi biz Adalet Bakanı’na bilgi veriyor, diyoruz ki bu türlü bir olay var. Rüşvet alınmaya mani olunsun, onlar o rüşvet olaylarını kapatıp, bakın emniyet gitmiş Adalet Bakanına anlatmış, bizim bu kararı almamı önlediler, biz kendilerine müracaat edip rüşvet alacakları bir kararı önlemek ismine Adalet Bakanı’na dedik ki buyrun müdahil olun, soruşturun, zira o denli bir usulsüzlük yapılıyor ki, hakim hiç araştırmadan karar vermeye kalkıyor.”
“GAZİ MAHALLESİ OLAYLARINI ÇETENİN YAPTIĞI KANAATİNDEYİM”
Avcı, İstanbul Gazi Mahallesi’nde üç kahvehanenin otomatik silahlarla taranmasının akabinde patlak veren ve 22 kişinin vefatına yol açan ‘Gazi Mahallesi olayları’ ile ilgili de “Gazi Mahallesi olaylarını çetenin yaptığı kanaatindeyim” dedi ve şu sözleri kullandı;
“İlk olay bir kahve taranıyor, yaşlı bir insan öldürülüyor, birkaç kişi yaralanıyor. Bu olaya reaksiyon olarak halk ayaklanıyor, önemli bir toplumsal şova dönüşüyor, terör örgütleri giriyor, polis o büyük kümesi dağıtmaya çalışıyor, o büyük kümeyle çatışma çıkıyor, asıl vefatlar o çatışmada oluyor. Birinci olayı ayırmak lazım, Gazi Mahallesinde bir kahvenin taranması. Asıl olay bu. 2. Kısım orada polisin yanlış davranışı, olayların çığırından çıkması. 2. olayda şöyle bir şey var, gecekondu bölgesi, kimlik yoklaması yapılıyor, hatta sağcı birileri varsa darp ediyorlar, polis bile kolay giremiyor, güçlü bir takımla giriyor. Bu gazi olayında bu devrimci kümelerin bu türlü hakimiyeti olduğu bu türlü bir olayda, bir kişinin taradığı gözüküyor. Gazi olayını ben bir çetenin yaptığı kanaatindeyim. Bu tip prosedür bu tip çetelerin usulü. Devletle temaslı, geçmişte vatansever gösteren bir küme insan gitti taradı. Bu soruşturmayı kim yapacak, savcı ve polis birlikte yapacak. Maalesef devletin savcıları bu mevzuda çok yetenekli değil, kâfi imkanlar yok, araştırıp soruşturamıyor, kendilerinin araştıracak yetenekleri, imkanlar, kabiliyetleri yok. Türkiye’de bütün büyük olaylar faili meçhul kalmıştır.”
Cumhuriyet
